Ey Devlet, beni de Ötekileştir! Çünkü ötelenen, merkeze göre menzile daha yakındır.
Ey Devlet, beni de Başkalaştır! Çünkü başkalaşan, sana benzemeyi bırakmıştır.
Ey Devlet, beni de Yabancılaştır! Çünkü yabancılaşan, neden sevilmediğini anlayacak kadar düşünmeye başlamıştır.
Ey Devlet, beni de Farklılaştır! Çünkü farklılaşan, rasyonel evrimin yolcusudur.
Ey Devlet, beni de Dışla! Çünkü dışlanan, içerden çıkmış ve yeni şeylerle karşılaşmanın heyecanına kapılmıştır.
Seri katil Carl Panzram der ki, 'Kendimi düzeltmek istemiyorum. Tek arzum beni düzeltmek isteyen insanları düzeltmek; onları düzeltmenin tek yolunun da onları öldürmek olduğuna inanıyorum. Benim düsturum şu: Hepsini soy, hepsine tecavüz et ve hepsini öldür.' Bir cani ile bir devlet arasındaki benzerlik, herkesin benliğinde bir totaliter rejim hevesini baskı altında tutması. İnsanlar ve kurumlar kendilerini ifade için daima bir enstrümana ihtiyaç duyar; bir besteciye müzik aleti, bir doktora tıbbi malzeme, bir katile bedeni ve karşısındakine zarar vereceği nesne, bir devlete ordu, derinleştirilmiş kadrolar, din ve faşizm lazımdır. Bilim aslında atomu parçalamakla değil, parçalanmış atomu tekrar birleştirmekle kendine yakışır olacaktır.
Yönetme arzusu, belki kabullenilemez ama güdüsel bahanelerle makulleştirilebilir; ancak yönetilme arzusu diye bir olgu yoktur. Asimilasyona boyun eğip benzeyerek gücün kanatları altına giren ve can güvenliğini sağlayanların, prototipleştirmeye karşı çıkıp benzemeyi reddederek ortak kimlik şemsiyesi altından kopanlara düşmanlığı, sürüden ayrılanı kurdun kapması sözüyle korkutulmaya çalışılınması çok bildik bir politikadır. Bu politikaya uymayan devlet yeryüzünde henüz görülmemiştir.
Öte, öteki, başka, fark, yabancı ve dışarısı: Huzuru olağanda arayanlar için sürekli bir korku öğesi. Hollywood yıllarca bu öğelerle süslü korku filmleriyle terbiye etti kapitalist amerikan toplumunu. O filmlerle biz de yerimizden sıçradık Ortadoğu'da. Çok öteye gitmememizi söyledi ebeveynler biz çocukken; başkalarıyla / yabancılarla konuşmamamız öğütlendi; eve erken gelmemizin, dışarıda fazla durmamamızın kafamıza çakılması da cabası. Sanki biz çok temizdik ve diğerleri dehşetin tek sorumlusuydu. Ama diğerlerine gözünde biz de diğerleri olmuyor muyduk? Nerden bakılsa bir “öteki” hâlâ hayattaydı.
Sınıflandırma, listeleme, ayrıştırma, ötekinin var olabilmesiyle mümkündü. Bütündeyse öteki kavramı anlamsızdır. Anlamlıyla anlamsızın adlandırılması ise işe yarayanlanla, uyum sağlayanla buna öfkelenenin elektrolizine bağlı.
Ey Devlet, beni de 'Ucube' Say! Çünkü ucubeleştirilen, hep hareket halindedir.
küçük İskender
önce herkesi öteki ilan ediyoruz sonrada ötekileri dışlıyoruz ve sonunda dışladıklarımızdan korkup kaçıyoruz. o yüzden günden güne yanlız ölüyoruz...
YanıtlaSil