3 Şubat 2010 Çarşamba

NECROMANTİK ( 1987 )




Sadece euro-trash veya underground gore sineması için değil, bence, bütün korku edebiyatı için bir klasik var karşımızda. Nekromantik (1987), olabilecek en ucuz bütçelerden biriyle yapılmış bir istismar-vahşet sineması olmasının yanında, aynı zamanda Freud’sal temalar taşıyan, çok sert, kaba ve güzel bir görselliğe sahip, cinsellik, ölüm ve can sıkıntısını işleyen bir film.
Sapık sevgilisi ile birlikte basit bir hayat süren Rob, hayatını morga ceset taşıyarak kazanmaktadır. Trafik kazalarında bulduğu cesetlerin bazı kısımlarını koparıp evine getirip kavanozlarda saklar. Son derece sıkıcı ve endüstriyel bir mimariye sahip olan apartman dairesinde Rob, ölü hayvanlar ve ceset parçalarından oluşan koleksiyona sahiptir. Bir gün eve bir kanal kenarında bulduğu çürümüş bir cesetle çıkagelir! Rob’un sevgilisi, cesetin cinsel organının içine metal bir boru monte ederek bu çürümüş cesedi Rob ve kendisi icin eşi bulunmaz bir seks oyuncağı haline getirir. Ancak Rob’un bu pislik ve kokuşmuşluk içindeki cenneti, Rob işini kaybedince bir anda başına yıkılır. Bencil ve materyalistik sevgilisi, seks oyuncaklarını da yanında götürerek Rob’u terk etmiştir. Artık iyice içine kapanan ve yalnızlıkla beraber cansıkıntısı en büyük düşmanı haline gelen Rob, kendini vahşet filmlerine, hayvanlara eziyet etmeye, fahişelere ve mezarlıkta sekse verir…
Film ilerledikçe daha da yoldan çıkıp, aşırılıklarına devamlı bir yenisini ekliyor. Hakikaten lafını hic çekinmeden söyleyen bir film diyebiliriz Nekromantik için. Ayrıca normal bir durum anlatılırken bile film normal bir çizgi izlemiyor. Mesela tuvalete girip işeyen bir adamı anlatırken, film, pisuarın bir karış dibinden işeyen adamın cinsel organını gösteriyor seyirciye. Aslında Nekromantik, kesinlikle toplumsal ve ahlaki değerlerden sıyrılarak insanın nihilist doğasını bütün çıplaklığıyla yansıtmak isteyen bir film. Bu görsel tavrının yanında son derece tekdüze ve minimal bir müzik filme eşlik ediyor (ki hayranım bu soundtrack’e, özellikle ilk parçaya). Müzik, Rob’un iç dünyasını anlatmak adına çok önemli. Belki de bu müzik olmasa Nekromantik böyle bir kült klasik olmazdı diyebilirim. Zaten en rezil Alman vahşet filmlerinde bile müzikler muhteşem iken, Nekromantik’in müziği gerçekten gelmiş geçmiş en iyi korku filmi müziklerinden biri olmaya aday.


Filmin yönetmeni Jorg Buttgereit hem Almanya’da, hem de dünyada bu filmden sonra yavaş yavaş kült statüsüne ulaşmış bir yönetmen. Nekromantik, Buttgereit’in ilk filmi. Nekromantik‘in devam filmi Nekromantik’in çizgisine ulaşamasa da, Der Todesking (1990) ile muhteşem, şok edici bir başyapıta daha imza atıyor Buttgereit. Buttgereit’ın edinmesi en kolay filmi Schramm (1994) da izlemeye değer bir seri katil hikayesi.
Filmin son 15 dakikası belki de bazı izleyicilerin moralini bozacak, ama kesinlikle çok basit, çok sanatkarhane, iğrenç olsa da zerafet taşıyan, sadist olsa da insancıl olmayı anlatan ve şok şok şok edici bir 15 dakika! (Dikkat spoiler, filmin sonunu izlemeden okumayın)Rob kendini bıçaklayarak intihar ederken bir yandan mastürbasyon yapar, cinsel organından kanlar fışkırır. Son derece dokunaklı bir müzik eşliğinde Rob’un intiharı, bir tavşanın gerçekten kesilip derisinin yüzülmesini tersten gösteren bir başka sahne ile iç içe montajlanmıştır. Bu şok edici sekansın üzerine, özellikle filmin artık en en sonundaki final sahnesi, ve son kare ile birlikte final müziğinin girişi de sinema tarihindeki en güzel finallerden biri… Hayran oluyoruz, saygı duyuyoruz…

1 yorum: