9 Şubat 2010 Salı

FANZİN MESELESİ



Zaman 1975 civarlarında seyrederken, henüz adını bile duymadığım fanzinle tanışmış, mahalle arkadaşlarımın ilgisini çekmek için onlara dergiler hazırlamaya başlamıştım; gözlük takıyor ve top oynayamıyordum; dışlanmamak için keşfettiğim bir yöntemdi bu. Elbette o dergileri fotokopiyle çoğaltmıyor, hazırladığım orijinali kapı girişlerindeki merdivenlere oturup beraber okuyorduk. Amaç, kopmamak, ayrışmamak, itilmemek, birlikte olabilmenin tadını çıkartmaktı. Doksanlı yıllarda adeta bir furyaya dönüşen fanzin üretiminde de aynı hassasiyet kendini gösterdi; bir fanzinle tanışan hemen edinip eve gidiyor ve ertesi gün kendi hazırladığı fanzini aynı raflara bırakıyordu. Sözü olan sözünü edimle dile getiriyor, sözünü görsele-yazıya dökmesinde rehberlik edene bir bakıma teşekkürlerini de sunuyordu. Fanzinlerle konuşanlar, fanzin aracılığıyla mücadeleye katılanlar kendi aralarında çekişmek yerine bu saflarda yerlerini alırlarken paylaşmanın, ortak başkaldırının ruhunu taşıyorlardı. Çünkü orada iktidar yoktu. Rant yoktu. Kimse birbirini biçimlendirmeye, yönlendirmeye kalkışmıyordu; fanzinin özgürlüğe çağrısında herkese yer vardı. Ne yazık, 2000'lerle birlikte can havliyle her alana el atan bir takım faşist sosyalistler şimdi de anarşizmin en doğal üretim ve ifade mecrası olan fanzinlere sızmaktalar. Sızmakla kalmayıp burada da bir disiplin geliştirme gayretindeler. Üzücü. Şüphesiz, herkes fanzin çıkartma, fanzinlerde görünme hakkına sahiptir; ancak, koşan ata nal çakmaya çalışan nalbanta bizim buralarda yalnızca gülerler.


küçük İskender

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder